Sosyal Medya

Makale

Kabataş’ı yazmak

Gezi olaylarının ilk günüydü. Sosyal medyada bazılarını tanıdığım, bazılarının da kim olduklarını bildiÄŸim birçok insan ‘Taksim meydanında ölüler var, yüzlerce yaralı söz konusu, tomalar üzerimize ne olduÄŸunu anlamadığımız bir kimyasal sıkıyor’ yazdılar. Ben hiç duraksamadan dönemin İstanbul valisine, baÅŸbakanına ve cumhurbaÅŸkanına çaÄŸrı yapıp ‘bu çılgınlığı durdurun, insanları öldürmeyi bırakın’ yazdım.

Polisin deÄŸil gerçek mermi, ‘aşırı’ olarak nitelenebilecek her türlü güç kullanmasını açık ÅŸekilde lanetledim.

KabataÅŸ’ta bir grup eylemci camiye girdiklerinde bunu sert ÅŸekilde eleÅŸtiren mahalleme dönüp, her türlü riski de göze alarak, ‘orası Allah’ın evidir. İçeride ne yapmış olurlarsa olsunlar, zor durumda kalıp Allah’ın evine sığınan insanlara bu sözleri söyleyemeyiz’ dedim.

‘Dünyanın hiçbir ideolojisi komÅŸumuzun hakkından üstün deÄŸil’ yazdığımı da hatırlıyorum, ‘birbirimize düÅŸman gözlerle bakacağımız bir korku filminde rol almak istemiyorum’ yazdığımı da...

Aradan onca zaman geçti. Bana Gezi olayları her sorulduÄŸunda duraksamadan ‘Gezi’yi anlamak için hiç çaba sarf etmedik/etmiyoruz. Oysa Gezi’yi anlamak ve anlamlandırmak Türkiye için çok önemli’ dedim. Gezi’yi sadece faiz lobisiyle ya da sadece dış mihraklar teorisiyle açıklamak meseleyi büyük oranda ıskalamaktır’ fikrini savundum. Bütün bunları da ‘yandaÅŸ’ diye kolayca nitelenen televizyon ekranlarından yaptım genellikle.

Tabii ki ne söylersem söyleyeyim, neredeyse bütün Geziciler için ‘yandaÅŸ, yalaka, satılmış’ kelimeleriyle damgalanmış durumdaydım. DiÄŸer yandan da kendini ‘öz hakiki yandaÅŸ’ sayan bazıları açısından ismim ‘Gezici’ olarak kaydedilmiÅŸti bile. Hatta doÄŸrudan hakkımda yazılar yazıldı, tweetler atıldı, hedef gösterildim.

Sonradan Gezi olayı ile ilgili olarak karşıma çıkarılan cümlelerim hep baÄŸlamından koparılmış, söylediklerimi çarpıtmak üzere kurgulanan ÅŸeyler oldu. Eh, Türkiye’nin durumu artık bu galiba... Kimsenin ‘iyiliÄŸi görmek’ isimli bir derdi kalmadı. Herkes kötülüÄŸün peÅŸinde... 

Peki, bütün bunları niçin böyle yaptım? Åžu ‘yaranma çağı’nda, kimseye yaranamayacağım bu zorlu yolu niçin seçtim?

Benim açımdan cevabı pek basit bu soruların: Çünkü hayatımda bir süredir en çok önemsediÄŸim ÅŸey ‘ahlaken durduÄŸum yerin sıhhatinden emin olmak’ da ondan. Ahlaken durduÄŸunuz yerin sıhhatinden emin olmak sizi aynı zamanda ‘siyaseten durduÄŸunuz yerin sıhhatinden kuÅŸku duymaya’ da götürür, götürmelidir. Gerçi, laf aramızda, siyaseten durulan yerin sıhhatinden emin olmanın insana saÄŸladığı kafa konforunu da zaman zaman arzu etmiyor deÄŸilim. Muazzam bir ‘güçlülük duygusu’ saÄŸlıyor çünkü. Sonra hemen geçiyor ama bu isteÄŸim. Zira bu dünyaya güçlü olarak ölmeye deÄŸil haklı olarak can verebilmeye geldim. İnÅŸallah buna gücüm yeter.

Bir süredir ‘KabataÅŸ’ta saldırıya uÄŸrayan kadın’ meselesi üzerinden olan biteni hayretle izliyorum. Tartışmayı sadece ‘olayın videosu var mı’ sersemliÄŸine indirgemeyi de, ‘hazır elimize fırsat geçmiÅŸken ÅŸu Gezicilerin ne kötü insanlar olduklarını yüzlerine vuralım’ kolaycılığını da anlayamıyorum. Hele ‘yangını bulduk, ÅŸu körüÄŸü verin bakayım’ diyen birilerinin varlığını artık tiksindirici buluyorum.

Peki, ÅŸimdi o kritik soruyu sorun hadi bakalım bana. ‘Onu bunu bırak da sence bu KabataÅŸ olayı gerçek mi deÄŸil mi, onu söyle’ deyin.

Gezi’nin en hızlı günlerinde eÅŸim ve çocuÄŸumla taksideydim. Acıbadem’de bir grup yol kesmiÅŸ, eylem yapıyorlardı. Mustafa Kemal’in askerleriydiler. Gruptan birileri, bir baÅŸörtülü kadının arabasını sallamaya, ona hakaretler yaÄŸdırmaya baÅŸladı. Bir an taksiden inmeyi, olaya müdahale etmeyi düÅŸündüm. Ardından gruptan birilerinin uyarısıyla kadıncağızın arabasını sallamayı bıraktılar. Yol açıldı ve evimize ulaÅŸabildik.

O günün akÅŸamında Ankara’da yaÅŸayan bir arkadaşıma olayı anlatınca o da bana anlattığım olayın aynısını o gün kız kardeÅŸine de yaptıklarını, hatta arabasının camını kırdıklarını anlattı. 

6 Temmuz 2013 gününün Hürriyet gazetesinde okuduÄŸumuz AyÅŸe Arman imzalı söyleÅŸiden de ÅŸunu öÄŸrendik mesela: Maltepe’de YeÅŸim Sönmez isimli bir baÅŸörtülü kadının ve 9 yaşındaki kızının etrafı çevrilmiÅŸ ve kafalarına tavalarla vurulmuÅŸtu. Tava, kafa, 9 yaşında kız... Nasıl? Yan yana pek güzel durdular deÄŸil mi?  

Soru neydi bu arada? Hah. KabataÅŸ olayına inanıyor muyum? Elbette orada bir kadının taciz edildiÄŸine inanıyorum. Fakat o tacizin kadıncağızın anlattığı ÅŸekilde gerçekleÅŸmiÅŸ olduÄŸuna da ihtimal vermiyorum. Ancak tabii, psikiyatri ilmini kimselere bırakmayan pek sayın Gezici arkadaÅŸlarımızın ‘büyük travmalar sonrası gerçeklik algısının yok olması’ benzeri bir bahisten habersizmiÅŸ gibi davranmalarını da ibretlik buluyorum.

İbretlik bulduÄŸum bir baÅŸka grup ise, Elif Çakır, Halime Kökçe, Balçiçek İlter gibi isimleri ‘elinde adli tıp raporu bulunan ve uÄŸradığı tacizi anlatan’ bir kadını dinleyip haber yapmak suçundan yargılayan medya mensupları. Hele nerdeyse pornografik bir ÅŸehvetle ‘video var mı video’ demiyorlar mı, ‘pes artık’ diyorum. 

KabataÅŸ olayının her iki taraf açısından da ‘siyaseten kullanmaya elveriÅŸli’ bir malzeme haline getirilmesineyse kızgınlıktan baÅŸka hiçbir duygu beslemiyorum.

Yeri geldi, söyleyeyim. KabataÅŸ olayının, Özgecan olayının, Berkin olayının, Burak Can olayının ‘olabileceÄŸini’ düÅŸünmeyen neredeyse hiç kimse yaÅŸamıyor artık Türkiye’de. Asıl büyük çaresizliÄŸimiz bu.

Ne diyordu Kazancakis: ‘Seni gidi Allah’ın garibi seni. Yine kimseye yaranamadın di mi? ÖÄŸrenemeyeceksin bu iÅŸleri. Kafanı yastığa deÄŸil ideolojiye gömsene evladım. Daha kolay olacak her ÅŸey.’

yenisafak.com.tr

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.